29 Mart 2016 Salı

HAYVANLARIN YAŞLI ve ÇOCUK SAĞLIĞINA ETKİLERİ




   Dr.Gürbüz ERTÜRK
     www.psikovet.com






Evcil dostlarımız hepimizin beden ve ruhsağlığına olumlu etki ederler. Özellikle köpekler davranış ve duygularımızı yansıtırlar. Konuştuğumuz her şeyi anlarlar,beden dilimizden ruh halimizi algılarlar.Herzaman gözümüzün içine bakarak insan arkadaşlarının durumunu anlamaya çalışıp ona göre davranış sergilerler. Bilimsel çalışmalar kanıtlamıştır ki;

*Evcil hayvan sahipleri ,evcil hayvan sahibi olmayanlara oranla depresyondan daha az yakınırlar
*Evcil hayvan sahiplerinin trigliserid ve kolesterol seviyeleri daha düşüktür.daha az kalp hastalığı riski taşırlar.
*Kalp krizi geçiren bireylerden yaşamında evcil hayvan olanlar daha uzun yaşarlar.
*Evcil hayvan besleyenlerin kan basınçları daha düşük stresten uzaktırlar.Bu örnekleri artırmak olası.Ancak bu yazıda evcil hayvanların yaşlı ve çocukların sağlığı üzerine etkileri konusuna değineceğim.Çünkü bu iki dönem insan yaşamının en hassas olduğu yılları kapsar.

Hayvanların Yaşlıların Sağlığına Etkileri

Günümüzde uzayan yaşam süreleri nedeniyle 65 yaş ve üzeri kişiler yaşlı olarak kabul edilmektedir.Bu yaştaki kişiler ;emekli olmuş,olasılıkla çocukları evden ve/veya aynı kentten uzaklaşmış ,belki de eşini kaybetmiş kişilerdir. Bu insanların yaşamlarını bir hayvanla paylaşmaları ;morallerini yüksek tutar ve yaşama daha olumlu bakmalarına yardım eder.
Arkadaşlarının çoğunu kaybetmiş olan bu yaş grubu insanlar köpekleri ile parka ve sokağa çıkarlarsa yeni arkadaşlıklar kurarlar.Bu yürüyüşler sırasında yaptığı egzersizler sayesinde bağışıklık sistemleri güçlü kalır.Araştırmalar göstermiştir ki;bu yaş grubunda bir hayvanla yaşayanlar, yaşamında hayvana yer vermeyenlere oranla %30 daha az doktor ihtiyacı duyarlar.

California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma ;evde kedi-köpek besleyen Alzheimer hastalarının daha az anksiyete ve stres belirtisi gösterdiği kanıtlanmıştır.Köpekler bu hastalarda agresif davranışları da azaltmıştır.

Prosky ve Hendrix isimli araştırmacılar evcil hayvan sahibi olanların ,olmayanlara göre ;empati,kendine güven ,bağımsız karar verebilme becerilerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır.Hayvanı besleyen,yıkayan,yürüyüşe çıkaran yaşlının kendi özbakım gereksinimlerini de bu şekilde anımsadığı görülmüştür.Hayvanlar insanların motor becerilerinin sağlıklı kalmasına ve gelişmesine de katkı sunarlar. Hayvanını yürüyüşe çıkaran yaşlı, kendisi de egzersiz yaptığı için kalp ve damar hastalıklarından ,konstipasyondan korunmuş olur.Kan basınçları düzenlidir.Hayvanlar eğlence kaynağı olduklarından yaşlıları eğlendirir, anksiyetelerini azaltır,sözel ve gözle iletişim kurmalarını ve duygularını ifade edebilmelerini kolaylaştırır.

Özellikle huzurevlerindeki yaşlılar için evcil hayvanların desteği sağlanmalıdır.İlk kez 1919 yılında Florance Nigthingale psikiyatri hastaları ile teröpatik ilişki kurmak için ordu köpeklerini başarıyla kullanmıştır.Evcil hayvanla terapinin yaşlı bakımevlerinden başlanarak ,hastaneler dahil birçok alanda kullanılması çağımızda bir gerçeklik ve gerekliktir.


Hayvanların Çocuk Sağlığına Etkileri


Hayvanlar çocukaların sağlığına da çok olumlu katkılar sunmaktalar.Öncelikle hayvanlarla ilişki kuran çocuklar , daha sosyal olurlar.Hayvanlarla büyüyen çocuklarda alerji ,astım gibi hastalıklara daha az rastlanır. Hayvanlar, çocukları büyükler gibi yargılamaz,emir vermez ve onlara güven duygusu verirler. Özellikle ailenin evde olmadığı durumlarda çocuklarda ayrılık kaygısı gelişebilir ki hayvanın varlığı bunu engeller. Araştırmalar hiperaktif ve agresif çocukların hayvanlarla sakinleştiğini daha uyumlu olduklarının göstermiştir.

Otistik veya başka öğrenme güçlüğü çeken çocuklar, hayvanlarla rahat ilişki kurarlar ve bunu daha sonra insan ilişkilerine uyarlarlar.

Bir çocuğun hayvanı sıkmadan,canını yakmadan dokunması,sarılması onun ince motor gelişimine katkı sunar.Hayvanın günlük gereksinimlerini karşılamak sorumluluk duygusunu geliştirir.Çocuktaki zihinsel ve sosyal becerileri arttırır.En önemlisi özgüven ve empati yeteneği kazandırır.

Çocuk ruh sağlığının gelişiminde evcil dostların etkisi oldukça çoktur. Çocukların hayvanlara olan ilgisi desteklenmeli ve onlardan korkutulmamalıdır. Çocukların hayvanlara yönelik olumlu tepkileri desteklenmelidir.




NoT: Bu yazım Petinfo Dergi Mart 2016 sayısında yayınlandı.
 .

9 Mart 2016 Çarşamba

Evcil Dostlar



Dr.Gürbüz ERTÜRK       
www.psikovet.com

Son yıllarda evcil hayvanların evlerde beslenmesi oldukça yaygınlaştı. Büyük kentlerde evlerin çoğunda bir veya daha fazla evcil hayvan var. Evcil hayvanlar ; köyde , sokakta , barınakta… Aslında onlar hayatın ta içinde. Düşünüyorlar , duygulanıyorlar , psikolojik sorunlar yaşıyorlar . Bizse doğanın hakim canlısı olarak onları nasıl tanıyoruz ? Onları anlıyor muyuz?

Mesela ; köpekler niçin ulurlar , hiç düşündünüz mü? Uluma ; bir ağıttır , yalvarmadır. Nerdesin gel artık haykırışıdır.Sesimi duy artık bağırtısıdır.Sevdiğinden ( bağlı bulunduğu ailesinden ) ayrı kalmış köpeğin sıla özlemidir.Köpeğin her çıkardığı ses uluma değildir elbette.İletişimde kullandığı başka sesler de vardır. Sıradan zannettiğimiz havlamalar mesela.

Bölgesini korumakla görevli bir köpek , oraya insan yada başka bir hayvanın girmesine engel olmak , uyarmak için havlar. Yaklaşan bir tehlikeyi haber vermek için alarm niteliğinde havlar. Canı sıkılınca ilgi çekmek için havlar. Bu durum ; genelde bahçede olan köpeğin önünden bir insan veya başka bir hayvanın geçişi sırasında olur. Köpeğin beden dili  saldırganlık ipuçları taşımaz. Yani “ hey ben buradayım , selamlıyorum seni “ der.          

Köpekler bazen da sosyal ilişki gereği havlarlar. Civarda havlayan bir arkadaşına eşlik ederler. Yalnızlık kaygısı taşıdıklarında da havlarlar.

Evlerde ençok beslediğimiz ikinci canlı kedilere gelince ; köpeğe göre en önemli artıları gürltüsüz oluşlarıdır diyebiliriz.Köpekler havlar , kediler miyavlar . Ancak kediler , kendi aralarındaki iletişimde sesden ziyade beden dilini daha çok kullanırlar. Uzak yada yakın mesafede birbirleri ile iletişimde miyavlamazlar. Kulak , kuyruk , bıyık gibi organlarını kullanarak oluşturdukları vücut hareketleri ile iletişim kurarlar. Mart kedileri hariç . O ay gelince sevgililerine serenat için sesler çıkarırlar .

Kediler , miyavlayarak iletişim kurmayı insanla kurdukları ilişkide daha çok kullanırlar . Çünkü bilirler ki insanlar onların miyavlamalarına daha çok ilgi gösterirler. Hatta her durumda ayrı bir ses tonu kullanarak ( duygulu , acı çeken , acıkmış , coşkulu ) adeta bizlerle konuşurlar . Ben, bir veteriner hekim olarak bir çok kedi sahibinden “ benim kedim bana anne diyor “ dediklerini duymuş ve bu duruma tanık olmuşumdur .

Köpekler dünyayı bizler gibi mi deneyimler ?

Ünlü köpek davranış uzmanı Sezar Millan diyor ki; “ İnsanlar önce görür , sonra duyar , daha sonra koku alırlar . Köpekler ise durumu algılarken koklar , duyar , son olarak da görürler .” Kediler ve köpekler avcı hayvanlardır . Doğada hiç kimse hazır mamalarla servis yapmıyor onlara . Kendi mamalarını kendileri avlayarak yemek zorundalar . Avlanırken avın renginin önemi var mı sizce ? Ne renk olsa yerler tabiki. Oysaki  avın kokusunu almak , sesini duymak renginden çok daha önde gelir . Köpeklerde , kedilerde insanlar kadar net görüş keskinliğine sahip değillerdir. Yaklaşık + 3 derece miyopturlar . Çok yakın ve çok uzaktaki cisimleri göremezler . Ancak hareketteki farklılığı algılarlar .
Böyle olunca bizler onları yıllarca siyah beyaz görüyor zannettik . Oysaki köpekler  dünyayı , sarı veya mavi – yeşilin tonlarında görürler .

Peki ya kediler gerçekten dokuz canlı mıdır ?

Hayır , elbette onlar da bizler gibi tek yaşama sahiptirler . Yükseklere tırmanırlar , zıplarlar , atlarlar , düşerler ve çoğunlukla hayatta kalırlar . Bizler de bu nedenle dokuz canlı olduklarını düşünürüz  . Aslında yüksekten düşen kediler ; “ paraşütçü kediler” dir. Yani düşüş anında bir paraşüt gibi yavaşça süzülür ve dört ayak üzerine düşüşü ayarlarlar . Ancak günümüzde binalar çok yüksek ve etrafları beton zeminlerle kaplı . Bu nedenle en şanslı “paraşütçü kediler”  3 ve 4 . kattan düşen kedilerdir .

Kediler , köpekler , kuşlar , insanlar , tüm canlılar birbirlerinden farklı özellikler taşırlar . Doğada üstünlüğü elinde tutan bizler , doğaya duyduğumuz özlemle farklı özelliklerdeki hayvanları  kendi yaşam alanlarımıza sokarken onların türe özgü özelliklerini de yaşamalarına olanak tanımalıyız . Özgürlük ve refahlarına saygı duymalıyız . Gerektiğinde bir köpeğin ulumasını , Mart kedisinin miyavlamasını anlayışla karşılamalıyız .

7 Mart 2016 Pazartesi

STRES



   Dr.Gürbüz ERTÜRK  
       www.psikovet.com
                                                          

                                                                 STRES

Stres;günlük yaşamın normal bir parçası olup ,organizmanın rahatsız olduğu koşullara verdiği yanıttır.Bir tür adapte olma durumudur.Uzun süreli ve yoğun stres etkisi zararlıdır. Kentleşme; küçük yaşam alanları ve kalabalık popülasyonlar sonucunu doğurmuştur.Bunun yanı sıra uzun çalışma saatleri evcil dostlarımıza ayırdığımız zamanı sınırlandırmıştır.Yani stres faktörlerini artırmıştır.Örneğin ; köpekler serbest doğada hayatta kalabilmek için ailece mücadele  ederler ,gençlere , yavrulara sosyalleşme ve hiyerarşiyi öğretir ,sürekli meşgul olarak yaşam sürerler. Ancak bizimle yaşayanlar, bütün gün bizi bekler ,akşam olunca da televizyon veya bilgisayar karşısındaki bizi izlerler.

Böylesine kötü yaşam koşulları ,uygun olmayan eğitim yöntemleri,tahmin ve kontrol edilemeyen olaylar stresi tetiklerler.Bunlara ek olarak çeşitli gürültüler , hareketsizlik,biryerden başkabiryere nakiller,erken sütten kesme,yavruların erken ayrılması ,evde veya kafeste sınırlandırılmış yaşam,klinik ziyaretleri de stresi tetikleyen faktörler arasında sayılabilir.

Stresin organizmada oluşturduğu yanıt; sempato adreno medullar  eksen ve hipotalamik pituiter adrenel eksen aracılığı ile oluşur.

Stres anında en önce “kaç ya da savaş” yanıtı oluşur.Bu durumu sempato adreno medullar (SAM) eksen oluşturur. Sempatik sinir sisteminin aktive olması ile Katekolaminler (adrenalin-noradrenalin) salgılanır. Kalp daha hızlı atar, solunum hızlanır, periferal damarlar daralır, kanbasıncı artar, midriyasis oluşur. Bu tam bir alarm durumudur. Kan glukoz ve serbest yağasitleri konsantrasyonu artmıştır.

Stres faktörlerinin etkisinde uzun süre kalındığında (kronik stres) hipotalamik pituiter adrenal (HPA) eksen adrenal korteksten glukokortikoidlerin salınmasına neden olur. Glukokortikoidler ;protein, glukoz, yağ asitleri metabolizması ve bağışıklık sistemi üzerine etki ederler, böylece katabolizmayı artırılar.Büyüme, tiroid fonksiyonları ve üreme üzerine etki ederler.Kuşkusuz bu etkiler olumsuz yönde olmaktadır.

Stres; davranışsal, fizyolojik ve immunolojik değişiklikler oluşturur.

Davranışsal değişiklikler;

*Havlama *Silkelenme * Titreme  *Esneme *Burnunu yalama*Sık nefes alma * Saklanma *Kaşınma *Anormal tüy dökümü *Tuvalet alışkanlıklarında bozulma  * Eşya parçalama *Fazla uyuma * Kendini izole etme  *İştahta azalma *İnsan ve/veya diğer hayvanlara saldırma

Fizyolojik olarak ;

*Kardiyovasküler * Renal * Endokrin * Gastrointestinal *Kan parametrelerinde değişiklik

İmmunolojik olarak da bağışıklık sisteminin baskılanması sayılabilir.

Bütüm bu davranışsal , fizyolojik ve immunolojik etkilenimler ; hayvan refahını olumsuz etkileyen faktörlerdir.Hatta sadece refahı etkilemekle kalmayıp , sosyal ilişkileri de olumsuz etkilerler.
Stres, agresyona kadar varabilen bir seri davranışı tetikler. Kendal Shepherd 2004 yılında köpeklerin stresten etkilenimlerini agresyon merdiveni adı ile şematize etmiştir.






 
Öncelikle davranış sorunları ile ilgilenen veteriner hekime danışın.Evcil dostlarımızı stresten korumak ve oluşmuş stresi gidermek için elbette yapabileceklerimiz vardır .Bunları şöyle özetleyebiliriz

*Doğalarına uygun yaşam alanları yaratmalı,çevreleri zenginleştirmeli, oyun ve egzersiz ihtiyaçları mutlaka karşılanmalı.
*Korktuklarında, yalnız kalmak istediklerinde veya dinlenmek için güvenle gidebilecekleri alanlar yaratmalıyız.
*İyi kaliteli mamalarla beslemeliyiz.Beslenme; sağlık ve iyi durumda olmanın temelidir.Bu amaçla dengeli ve sindirilebilirliği yüksek mamalar vermeliyiz.
*Yalnız kaldıklarında veya dinlenme anlarında özel aranje edilmiş sakinleştirici müzikler dinletebiliriz.Hatta bu müzikler yaşam alanlarında sürekli çalabilir.
*Evcil dostlarımız bizim duygularımızla beslenir, duygularımızı yansıtırlar.Bu nedenle bizler de olabildiğince sakin ve teleşsız olmalıyız.
*Sakinleşmeyi ve gevşemeyi ağlayan “T Touch” masajı yapılabilir. (Uzman yardımı ile)
*Köpeklerde DAP(Dog Appeasing Pheromone) kedilerde Feliway kullanılabilir.
*Çeşitli anksiyolitik ilaçlardan destek alınabilir.(Veteriner hekim  reçetesi  ile)
*Sebebi belli durumlara karşı desensitizasyon uygulanabilir.(Uzman yardımı ile)
*Gürültülere (gök gürültüsü örneğin) karşı özel giysiler giydirilebilir
***************************************************************************
NoT:Bu yazım petinfo dergi Şubat 2016 sayısında yayınlandı

KÖPEKLER NASIL ÖĞRENİR ?


     Dr.Gürbüz ERTÜRK
      www.psikovet.com


 
Köpeklerde öğrenme 3 farklı şekilde olur..

1-Gözlemleyerek Öğrenme:

Bu öğrenme şekline taklit ederek öğrenme veya sosyal öğrenme adı da verilir.Bu öğrenme; herhangibir neden için gönüllü bir harekettir.Köpek bu davranışını iradesi ile sergiler, irade dışı gelişmez. Köpekler başka bir köpeği,insanı veya başka bir hayvanı izleyip taklit ederek öğrenebilir.Evde yaşayan köpeklerin birçoğu kapalı kapıları açabilmektedir.Bu durum tümüyle sahibini gözlemleyerek öğrenilmiş bir davranıştır.Havlayarak isteklerine ulaşan bir köpeği izleyip taklit eden birbaşka köpekte isteklerine ulaşmak için havlamaya başlar.Böylece gözlemleyerek bir şeyi öğrenmiş olur.

2-Klasik Koşullanma :

Bir uyarıya yanıt olarak gelişen refleksel tepkinin ,aynı uyarıcıya eş zamanlı (yada hemen evvel) ikinci,nötr bir uyarıcı ekleyerek yeniden oluşmasını sağlamak ve nihayetinde ilk uyarıcıya gerek kalmadan sadece ikinci nötr uyarıcıya maruz bırakılarak aynı tepkinin oluşturulması.Bu tepki gayri iradidir.Bu tip öğrenmede dört etken vardır.
a) Koşulsuz uyarıcı  b) Koşulsuz tepki   c)Koşullu uyarıcı  d) Koşullu tepki .  Rus Fizyolog ve araştırmacı Ivan Pavlov bunu, yemek – salya, zilsesi-salya olarak deneyimlemiştir.Klasik koşullanma ile oluşan salya gibi organsal yanıt irade dışıdır.Köpek bunu kontrol edemez.Klasik koşullanmada farklı iki uyaran ve bir yanıt vardır.Köpeklerin yaşamlarında hergün,her zaman klasik koşullanma meydana gelebilir.Örneğin;tuvalet eğitimi de bir klasik koşullanmadır.Sidik kesesi dolu bir köpek, dışarıda bu dürtü ile hareket eder.Sokakta yerleri koklamaya başlar.Koşulsuz uyaran;burada idrar kesesinin doluluğudur.İdrarın yapılması ise koşulsuz tepkidir. Çiş yapar yapmaz veya yapmadan hemen önce “çiş” denilerek koşullu uyarana maruz bırakılırsa bir süre sonra köpek idrar yapma ihtiyacında olmasa bile “çiş”komutuyla idrar yapar.

3- Edimsel Koşullanma :

Bu koşullanmanın bir diğer adı; operant öğrenmedir.İstenilen bir davranışın koşullandırılmasıdır.Klasik koşullanmada tetiklenen refleksel bir davranış varken , edimsel koşullanmada;istemli olarak davranışı sergileme durumu vardır.Uyarana karşı tepkileri seçme ve davranışta bulunmada serbesttir.Köpek bir davranışın ne türden sonuçlara yol açacağını öğrenir.Davranışının sonuç ile bağlantısını kavrar.Davranışının sonucuna bakarak ödüle götüren yolu öğrenir.Bu yöntemde davranışın devamlı olması ve daha iyi sergilenmesi için pekiştireçler kullanılır.Pekiştirme ve cezalandırmalar 1-3 saniye içinde olmalıdır. Edimsel koşullanmada köpek; bunu yaparsam bu olur, şunu yaparsam şu oluru öğrenir.

Edimsel koşullanmada dört farklı terim ön plana çıkar. Bunlar; pekiştireç,ceza,pozitif ve negatiftir.

Pekiştireç; Herhangi bir davranışın gönüllü olarak tekrarlanmasını sağlar.Örneğin ; köpeği çağırıp size geldiğinde ona lezzetli bir ödül verirseniz ,daha sonraki çağırmalarınızda gelme ihtimali artar. Geldiğinde ödül vererek ,çağırdığımız zaman gelme davranışını pekiştirmiş oluruz.
Ceza: Bir davranışın oluşma ihtimalini azaltır.Örneğin çağırdığımızda yanımıza gelen köpeğe kızar , bağırırsak bir daha çağırdığımızda gelme ihtimali azalır.
Operant öğrenme ile ilgili terimlerin ikinci seti; Pozitif ve Negatiftir.Bunlar iyi ve kötü anlamına gelmemelidir.Pozitif; herhangi bir şeyin eklenmesi , negatif ise çıkartılmasını ifade eder.Pozitif ve negatif kavramları ,pekiştireç ve ceza ile birlikte kullanılır.
                                                        
                                                 PEKİŞTİREÇ
Pozitif Pekiştireç
­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­Köpeğin hoşuna giden şey ortama eklenerek istenen davranışın tekrarlanma ihtimali artırılır.
(Otur komutunu yerine getiren köpeğe ödül bisküvisi vermek)

Negatif Pekiştireç
Rahatsız edici uyaranın kaldırılması.
(Tasmasını çekiştiren köpeğin dur komutuna uyunca tasmasının gevşetilmesi)

Pekiştireçler , davranışın oluşma ihtimalini artıırılar.
                                                         
                                                         CEZA
Pozitif Ceza
Rahatsız edici uyarana maruz bırakma
(Odaya çiş yapan köpeği gizlice korkutma)

Negatif Ceza
Köpeğin hoşlandığı şeyin kaldırılması.
(İlgi toplamak için üzerimize atlayan köpeğe dokunmamak ve ilgiden yoksun bırakmak.Birsüre sonra köpek beklediği ilgiyi bulamayınca üzerimize atlamaktan vazgeçer)
Cezalar davranışın oluşma ihtimalini azaltırlar

Köpek eğitiminde operant öğrenme yöntemi sözkonusudur.Eğitmen;her zaman öğrenme sürecinde olan köpek için uyarı (komut)  - yanıt (komutun yapılması) – ödül üçgenindeki kontrolördür.Uyaran,köpekte bir yanıta neden olur.Sonuç; ödül ya da cezaya götürür.Köpeğin davranışı pekiştirilir veya cezalandırılır.Köpek davranışının sonuç ile bağlantısını ödül yada ceza ile kavrar.Köpeğin seçme hakkı vardır.
NoT:Bu yazım petinfo dergi Şubat 2015 sayısında yayınlandı